Karşıdan geliyorlardı el ele… Altına bir Jan Tiersen parçası koymak gerekirdi. Yüzlerinde” delice” bir gülümseme. Sanki bizim yaşadıklarımız delice aşklar değilmişçesine bir delilik hakim… Karşıdan geliyorlardı ; siyah beyaz ve müzik kulaklarım(ız)da. Kalabalığın ortasında o kadar başıboştular… Kalabalığın tamamen dışında herkese ve her şeye göre çok fazlaydılar.
Deliler! Belki de saraylarına gidiyorlardı; belki de ikisi de harika giyinmişlerdi. Belki de akşam gecenin en pahalı mekanlarında oturacaklardı. Deliliğin en güzelini yaşıyorlardı. Gerçeklerle yaşayıp gerçek mutluluklara (!) ulaşmaya çalışırken biz; onlar sadece delirmişlerdi ve elleriyle birleştirmişlerdi deli cennetlerini. Suratlarında bu dünyada olmayan bir deli mutluluğu; artık bizden daha yukarıdalar, biliyorum. Bize bakıp, ne kadar mutsuz olduğumuzu düşünecekler.
Yırtık pırtık üstülerinde her yerlerine çöpleri, poşetleri sıkıştırmışlar. Pisler; çok pisler. Saçları yılları süpürmüş.; elleri kaldırımları… O elleriyle, biri, üstüne sıkıştırdığı su şişelerinden birini çıkartıp sevgilisine veriyor; şişeyi alıyor diğeri; dünyanın en mutlu insanı artık o! İşte.. bu kadar… Hemen delirmeliyiz. Yoksa, aslında, yılları süpüren saçlarımızı ve kaldırımlardaki ellerimizi gizlemeye devam edeceğiz.